Dünyada son 40 yılda tarıma elverişli arazilerin yüzde 30’u verimsizleşti. Küresel gıda sisteminin sürdürülebilirliği için acilen, gıda israfının azaltılması; tarıma elverişli arazilerin mutlak surette gıda üretiminde kullanılması ve daha az toprağa ihtiyaç duyan gıdaların tercih edilmesi gerekiyor.
Dünyada gıda ve beslenmeye ilişkin sorunları analiz etmek amacıyla kurulan Barilla Gıda ve Beslenme Vakfı (BCFN), Milano Gıda Hukuku ve Politikaları Merkezi ile “Dünya Günü”nde yeni bir araştırma yayımladı. İklim değişikliği konusunda yapılan Paris Anlaşması’nın birinci yıl dönümünde yayımlanan Gıda Sürdürülebilirliği Raporu’na göre önümüzdeki 40 yıl içinde açlık riski ile karşıyayız.
Gezegenin sürdürülebilirliği, tarım ve gıdaya erişim konusunda geleceğimizi tehdit eden unsurların detaylıca yer aldığı Gıda Sürdürülebilirliği Raporu’na göre dünyada son 40 yılda tarıma elverişli arazilerin yüzde 30’u verimsizleşti. Uzmanlar her gün Berlin, her yıl Filipinler büyüklüğünde tarım alanını kaybettiğimizi belirterek; sürdürülebilir tarım politikalarına dikkat çekti. Yakın dönemde tarım ve gıda israfı konusunda somut adımlar atılmazsa 40 yıl sonra gıdaya erişim zorlaşacak.
Rapora göre dünyadaki arazilerin yaklaşık yüzde 40’ı tarım ve hayvancılık ile ilgili faaliyetlerde kullanılırken; toplamda 4,4 milyar hektarlık tarıma elverişli arazi bulunuyor. Son 40 yılda tarıma elverişli arazilerin yüzde 30’unun verimsiz hale geldiği belirtilen raporda, Sahra Altı Afrika, Güney Amerika, Güneydoğu Asya ve Kuzey Avrupa’nın birçok bölgesinde toprak kalitesine bağlı olarak ekilebilen alanlar hızla etkilenmeye devam ediyor. Dünya her gün Berlin, her yıl Filipinler büyüklüğünde tarım alanı kaybediyor.
Yaşam tarzındaki değişiklikler gıda talebini azaltıyor
Rapora göre yeryüzü arazilerinin yüzde 25’i ciddi hasar görmüş durumda ve son 150 yılda gezegenin üst yüzeyinin yarısı kaybedildi. Ekilebilir alanların kaybıyla ilgili örneklerin de yer aldığı raporda Çin’deki Loess Platosu’nda hızlı erozyonun en büyük sebebi ormansızlaşma.
Batı Amerika’da otlakların aşırı kullanımı toprak derinliğini azaltarak çölleşmeye neden oldu. Hindistan’daki ağaçların hızla kesilmesi tarım toprağındaki verimliliğin kaybolmasına; Brezilya’da ise soya üretimdeki artış, her yıl 55 milyon ton tarım toprağının kaybedilmesine neden oldu. Yaşam tarzındaki değişimlerin gıda talebini artırdığına dikkat çeken uzmanlara göre bu artış 2050 yılına gelindiğinde 2009 yılına kıyasla yüzde 70 daha fazla olacak.
Raporda dünya nüfusunun 2050 yılında 10 milyara ulaşmasının beklendiği, gıdaya erişim için bugünden daha fazla yeni arazi arayışı olacağına dikkat çekilirken; bu arayışın ormansızlaşmayı ve üretim yerlerinin değişmesini beraberinde getireceği belirtildi. Uzmanlar, 1990 yılından bugüne 129 milyon hektarlık orman alanının yok edildiğini (Güney Afrika büyüklüğünde), bu durumun yüzde 80’inin gıda üretimi kaynaklı olduğunu kaydetti.
Bağışçı ve fon sağlayıcıların tarıma yeniden ilgi göstermeye başlamış olmalarına rağmen, dünyada yaklaşık 800 milyon insanın açlık çektiğini belirten FoodTank Kurucusu ve Başkanı Danielle Nierenberg, “Bir tarafta açlık, diğer tarafta ise, yakın gelecekte çözümü mümkün görünmeyen kötü beslenme nedeni ile her yıl 36 milyon insan hayatını kaybediyor. Toprak kaybı ve aşınması dünya genelinde gıda sistemimizi etkileyen en büyük etkenlerden biri. Sürdürülebilir tarım sadece bir seçenek değil, açlık, yoksulluk ve gıda israfı ile savaşabilmek için bir gereklilik. Hastalıklara, kuraklığa, sellere ve iklim değişikliğinin sonucunda artış gösterecek diğer tüm felaketlere dayanacak mahsuller yetiştirmek için geleneksel tarım uygulamalarını yeniden keşfetmek gerekiyor” yorumlarını yapıyor.
Gıda üretiminin yüzde 40’ı sofralara ulaşmıyor
Her 3 ayda bir yenilenecek olan Gıda Sürdürülebilirliği Raporu’nda gıda üretiminin yüzde 40’ının sofralara ulaşmadığı belirtiliyor. Bu arada tarıma elverişli arazilerin yüzde 80’i hayvan yemi yetiştirilmek için kullanılıyor. Oysa uzmanlar “Tüketilen et, aldığımız kalorilerin sadece yüzde 17’sini bize sağlıyor. Beslenme seçimlerimiz çevreye eskisinden daha fazla etki etmeye başladı ve gezegenimizi gerçekten korumak istiyorsak bu konuda harekete geçmemiz gerekiyor” uyarısında bulunuyorlar.
Gıda hakkının korunması en acil konulardan biri
Raporda Birleşmiş Milletler Gıda Hakkı Özel Raportörü Hilal Elver’in de görüşlerine yer veriliyor. Birleşmiş Milletler’in yıllarca savaşa maruz kalmış ve günümüzde kalıcı kuraklıkla karşı karşıya olan, özellikle de dört ülkeyi etkileyen yıkıcı gıda krizi hakkındaki uyarısına yoğunlaşıldığını belirten Elver’in yorumları şöyle: “Silahlı çatışma ile birleşen ekonomik kriz, yüksek gıda fiyatları, yetersiz tarım üretimi ve bazı durumlarda kuraklığın etkileri ile iklim değişikliğinden kaynaklı zorlayıcı hava koşulları Yemen, Güney Sudan, Nijerya, Somali gibi birkaç ülkede milyonlarca insanın aç kalmasına neden oldu. Sivil toplum kuruluşlarının sağladığı gıda ve suyu kasıtlı olarak engellemek insanlığa karşı bir suçtur ancak cezasız kalmaktadır. BM sözleşmesinde yer alan uluslararası topluluğu koruma sorumluluğunun hatırlatılması için, yasal olarak bağlayıcı nitelikte küresel bir anlaşmaya ihtiyacımız var. Ne yazık ki, açlık ve kıtlığın nasıl ortadan kaldırılacağı ve önemli insani durumlar kapsamında gıda hakkının nasıl korunacağı, 21. yüzyılda aciliyetini koruyan konulardır. Bu uluslararası toplumun en kısa sürede müdahalesini gerektiren kritik bir konudur.”
Kaynak: Dünya Gazetesi