KOBİ’ler Sürdürülebilirliği Merkeze Almalı

Sürdürülebilir biyoekonomik kalkınma, Kasım ayında Berlin’de düzenlenen “Küresel Biyoekonomi Zirvesi’nde mercek altına alındı. Zirveye katılan Sustineo İstanbul Sürdürülebilirlik İş Platformu kurucu ortağı Dilek Bil, biyoloji temelli inovasyonların önemli hale geleceğini söylerken, KOBİ’lerde sürdürülebilirlik vizyonunun eksikliğine dikkat çekiyor.

Küresel Biyoekonomi Zirvesi 2015

Yeni dünya düzeninde artık, hem ülkelerin hem de şirketlerin ekonomik gelişme ve kalkınmayı, ekosisteme en az zarar verecek şekilde gerçekleştirmeleri gerekiyor. “Sürdürülebilir kalkınma” olarak tanımlanan bu hedef, günümüzde “biyoekonomi” kavramını da ortaya çıkardı. Kısaca “biyolojik kaynakların yönetimini ekonomik faaliyetler çerçevesinde ele alan sistemler” olarak tanımlanan kavram, en son bir zirveye de ismini verdi. Kasım ayında Berlin’de Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri doğrultusunda “Küresel Biyoekonomi Zirvesi” gerçekleştirildi. Katılımcılar arasında, Türkiye’de sürdürülebilir kalkınma, finansal okuryazarlık ve kadının güçlenmesi konularında sivil toplum çalışmalarına ima atan ve halihazırda Sustineo İstanbul Sürdürülebilirlik İş Platformu’nda danışmanlık veren Dilek Bil de vardı. Zirvede bir sunum da yapan Bil, “Türkiye’de biyoekonomiye ilgili giderek artsa da sürdürülebilirlik konusunda strateji geliştiren KOBİ sayısı hala oldukça az. Bu sayı artmalı” diyor.

 

Zirve’den çıkan sonuçları değerlendirdiğimiz Dilek Bil’den iş dünyasında kadının güçlenmesi ve sürdürülebilir kalkınma konularında önerilerini de dinledik.

 

1- Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

Yüksek öğrenimimi ABD’de Uluslararası Finans ve Uluslararası Pazarlama üzerine yaptım. University of North Texas’dan BBA derecesini alarak Türkiye’ye döndüm. American Express Bank, Koç-Amerikan Bank, BNP-AK-Dresdner ve Société Générale’de çalıştım. 1994-2013 yılları arasında birçok ulusal ve uluslararası markaya yaratıcı reklam ve stratejik marka iletişimi konusunda hizmet veren Kangaroo’nun kurucu ortaklarından biri olarak yönettim. KAGİDER ‘de başkan yardımcılığı ve başkanlık yaptım. Finansal okuryazar bir Türkiye için ekosistem yaratmak üzere kurulan FODER – Finansal Okuryazarlık ve Erişim Derneği’nin kuruluşunda yer aldım ve halen Başkan Yardımcılığını yapmaktayım. Türkiye’de de sürdürülebilirliğin kurumsal yönetimin asli parçası olmasını sağlamak amacıyla “Dilek Bil ile Sürsün Bu Dünya!” TV programını geliştirdim. CNBC–E’de pek çok üst düzey yönetici ve sivil toplum temsilcisi ile sürdürülebilirlik konusunda canlı yayında söyleşiler gerçekleştirdim. Son iki yıldır, Sustineo İstanbul Sürdürülebilirlik İş Platformu’nun fikir önderi ve kurucu ortağı olarak sürdürülebilirlik danışmanlığı yapmaktayım.

 

2- Biyoekonomi Türkiye’de çok sık duymadığımız bir kavram. Öncelikle bunu bize açabilir misiniz?

Biyolojik kaynakların yaratılması ve yönetimini ekonomik faaliyetler çerçevesinde ele alan tüm sistemleri biyoekonomi başlığı altında ele almak mümkün. Enerjiden gıdaya, çevreden sağlığa çok geniş bir alanı kapsıyor. Dolayısıyla sürdürülebilir tarım, sanayi ve hizmet süreçlerinin odağında giderek daha fazla biyoekonomiyi görüyoruz. Son yıllarda biyoteknoloji alanında hızla artan yenilikçi gelişmeler, biyoekonomiye özel önem verilmesini gerektiriyor. Biyoloji temelli inovasyonlar ve bunların çevresel, sosyal, yönetişimsel sonuçları, önümüzdeki dönemin en büyük çalışma alanı olacak.

 

3- Küresel Biyoekonomi zirvesi hakkında bilgi verir misiniz? 

Kasım 2015’de Berlin’de Almanya Şansölyesi Merkel’in himayelerinde gerçekleştirilen Küresel Biyoekonomi Zirvesi (KBZ), Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri doğrultusunda biyoekonomiyi küresel ölçekte ele alan ilk buluşma oldu. Zirvenin ana amacı, biyoekonominin sürdürülebilir kalkınmaya ve yeşil büyümeye katkısını sağlayacak çok taraflı bir gündemi hayata geçirmekti. Bu yönde 82 ülkeden 850 katılımcının görüş alışverişinde bulunmaları, başarılı uygulamaları ve politikaları tartışmaları sağlandı. OECD, FAO, Avrupa Komisyonu ve Uluslararası Enerji Ajansı da kendi düzenledikleri çalıştaylarla zirveye katıldı.

 

4- Sizin de orada bir sunumunuz oldu. Yapmış olduğunuz sunum hakkında bilgi verir misiniz?

Almanya Biyoekonomi Konseyi Eşbaşkanı Prof. Joachim von Braun ile birlikte açılış oturumuna eşbaşkanlık yaptım. Özellikle iklim değişikliği ve gıda güvenliği temalarını ele aldık. Rekabetçi, topluma mal olmuş, biyo-temelli  ekonomi için ideal ekonomik ve siyasal bir çerçeve koşullarının yaratılması üzerinde durduk. Gelişmekte olan ülkelerin uluslararası ticaret ilişkilerine daha adil koşullarla katılmaları ve teknoloji transferi için işbirlikleri geliştirmeleri de oturumda tartıştığımız konular arasındaydı.

 

5-Türkiye için bu zirve ne gibi önem taşıyor? Ne gibi sonuçlar elde edildi ve nasıl bir uygulama sağlanacak? 

Biyoekonomi konusuna Türkiye’de hem kamu hem de özel sektör düzeyde ilgi giderek artıyor. Uluslararası stratejilerin geliştirilmesi ve uygulanmasında önemli sorumluluklar üstleneceğiz. Zirveye ülkemizden T. C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ndan Genel Müdür Masum Burak’ın katılması çok sevindirici bir gelişmeydi. Sayın Masum Burak’ın da aralarında bulunduğu komite tarafından, sürdürülebilir biyoekonomi için küresel siyaset gündeminin şu öncelik alanları belirlendi: 1) Yenilenebilir kaynaklar kullanmak, gıda güvenliğini sağlamak ve eko sistemleri korumak. 2) Biyoekonominin Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ne katkılarını ölçülebilir hale getirmek. 3) Ekonomik ve bilimsel işbirliğini teşvik etmek. 4) Eğitim, ortak öğrenme ve diyalogu artırmak. 5) COP21, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ve ticaret ile ilgili küresel müzakelerde bir bütün olarak biyoekonominin dikkate alınmasını sağlamak.

 

6- Kadının güçlenmesi ve sürdürülebilir kalkınma alanında da çalışmalarınız var. Bu çalışmalarınız hakkında bilgi verir misiniz? Türkiye’de kadın girişimcilere yönelik sürdürülebilir kalkınma modeline ilişkin ne gibi çalışmalar yapılabilir?

KAGİDER ve FODER’deki çalışmalarımın yanı sıra, danışmanlık hizmeti sunduğum kuruluşlarda da kadının güçlendirilmesine yönelik projelere ağırlık vermeye çalışıyorum. Çünkü sürdürülebilir kalkınma, nüfusun yarısını oluşturan kadınların ekonomik ve sosyal yaşama aktif olarak katılımları, fırsat eşitliğine kavuşmaları ile doğrudan bağlantılı. Temel bir hak olarak toplumsal cinsiyet eşitliği, BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nde önemli bir yer tutuyor. Yoksullukla savaş, sağlıklı bireyler, nitelikli eğitim gibi öne çıkan hedeflere ulaşmak için de bu alanda çalışmalarımızı artırmalıyız. Bu çerçevede mikro ölçekte gerçekleştirilecek dönüşümleri en az makro düzenlemeler kadar önemsiyorum. Her kuruluş bünyesinde kadının güçlendirilmesine doğrudan ya da dolaylı olumlu etki sağlayacak adımlar atılması yönünde öneriler geliştiriyorum. Kadının güçlendirilmesini sürdürülebilirlik stratejilerine dahil eden işletmelerin çok daha başarılı sonuçlar aldıklarını, hedeflerine daha çabuk ulaştıklarını gözlemliyoruz. Girişimcilik alanında da kadınlara sağlanan mentörlük, finansman desteği gibi imkanlar da, geleceğe yönelik kalıcı kazanımlar yaratıyor. Bu alanda hükümet kuruluşları, yerel yönetimler, STK’lar ve şirketlerin işbirliklerini güçlendirmeleri gerektiğine inanıyorum. Geliştirdiğim projelerde bu nedenle farklı paydaşların katılımını sağlamaya özel önem veriyorum.

 

7- Sürdürülebilirlik konusunda Türkiye’de KOBİ’leri nerede görüyorsunuz? Sürdürülebilirliğin sağlanması için olmazsa olmaz dediğiniz maddeler neler?

Bildiğiniz gibi Türkiye’nin G20 dönem başkanlığı çalışmaları kapsamında Dünya KOBİ Forumu’nu açılışını gerçekleştirdik. Bu alanda önemli bir girişime öncülük ediyoruz. Ancak maalesef sürdürülebilirliği gündemine alan, bu konuda bir vizyon ve strateji geliştiren KOBİ sayımız çok az. KOBİ yöneticilerinin sürdürülebilirliği işletmelerine rekabet avantajı yaratacak, finansal performanslarını artıracak, markalarına değer katacak bir çaba olarak ele almaları, iş modellerinin merkezine yerleştirmeleri gerekiyor. Son dönemde KOBİ’lere yol gösteren, kendi alanlarında sürdürülebilirliğin neler kazandıracağını ortaya koyan projeler üzerinde çalışmalarımı artırdım. Sürdürülebilirlik alanında olmazsa olmaz maddelerden birkaçını kısaca şöyle sıralayabilirim: Çok yönlü düşünmek. Sürdürülebilirliği çevrenin korunmasıyla sınırlı görmeyip, aynı zamanda ekonomik, sosyal ve yönetişimsel boyutlarıyla da ele almak. Başta çalışanlar ve müşteriler olmak üzere, insanı odak almak. Sürdürülebilirlik girişimlerini birbiriyle bağlantılı kılacak bütünsel bir perspektif geliştirmek. İşletme içinde ve dışında paydaşların katılımcılığını teşvik etmek. Sürdürülebilirlik anlayışının iş sürecinin her aşamasında benimsenmesini sağlamak. Oluşturulacak yol haritası doğrultusunda adım adım ilerlemek. Sürdürülebilirliğin verimlilik ve karlılık ile bağlantısını gözetmek. Sonuçları ölçümlemek. Elde edilen başarıları duyurmak, iletişime taşımak. Ve tabii, diğer her alanda olduğu gibi bu alanda da profesyonel destek almak.

 

Dünya Pazarlarına Entegrasyon İçin Sürdürülebilirlik

KOBİler ve sürdürülebilirlik

Kuşkusuz sürdürülebilirlik Türkiye’ de KOBİ’lerimizin bir numaralı gündem maddesi değil. Bu tespitin hemen ardından şu iki soruyu sormak gerek. Bu tespit sağlam bir temele mi dayanıyor, yoksa bir önyargı mı?.. İkincisi eğer doğru bir tespitse, bu böyle devam edebilir mi?

 

Verilere dayanarak, Türkiye’nin bir KOBİ’ler ülkesi olduğunu söyleyebiliriz. Girişimlerin yüzde 99’u KOBİ. Toplam ihracatın yüzde 60’ı KOBİ’ler tarafından gerçekleşiyor. İhracatımızın yüzde 18’i, ortalama 9 kişilik işletmelerin başarısı. TÜİK verilerine göre, KOBİ’lerin ihracatının yüzde 35’i sanayi, yüzde 60,5’i ticaret sektöründe. Ana pazar da Avrupa… Şunu da ekleyelim: TUİK istatistiklerine göre, işletme büyüklerinden bağımsız olarak KOBİ’lerin yaklaşık yüzde 50’si 2010-2012 yılları arasında yenilik faaliyetinde bulunmuşlar.

 

Bu resimden çıkarılacak önemli sonuçlardan bazıları şunlardır:

 

Türk KOBİ’lerinin önemli bir kısmı AB pazarının tedarik zincirinde yer almaktadır. Tarımla ilgili konulara önümüzdeki dönemde ayrıca ve özellikle temas edeceğim.

 

Ancak genel resme bakarak şunu söylemek mümkün. KOBİ’ler sürdürülebilirlik konusunda yapmaları gerekenleri, çok kısa bir zaman içinde Avrupa pazarından öğrenmek durumunda kalacaklar. Çünkü aksi taktirde pazara entegrasyon olanakları hızla daralacak. Nasıl çocuk işçi çalıştırılmıyorsa, karbon ayak izi ya da üretimde kullanılan maddelerin ürün yaşam döngüsünde çevreye etkileri ya da kadın işçi sayısı, rekabete sunulan ürünün bir nevi olmazsa olmaz kalifikasyonları içerisinde yer alacak.

 

Türk KOBİ’lerinin sürdürülebilir kalkınma modelleriyle gelişmesi, dünya piyasalarında yepyeni ve engin bir rekabet olanağı.

 

Bu öngörü ile KOBİ’lere daha fazla esneklikler sağlanmalı düşüncesindeyim.

 

Türkiye’nin yenilikçiliği ve genç insan gücünün istihdamını önleyen çeşitli uygulamalara rağmen, ortalama 9 kişilik işletmelerle bu başarıları elde etmiş girişim dinamiğinin, esnekliğe yönelik kanun, mevzuat, eğitim ve teşviklerle, rekabetçi sürdürülebilir kalkınma modellerine yönlenmesinde büyük yarar görüyorum.

 

Daha ileriki yazılarda da ele almayı düşündüğüm, döngüsel (cir-cular) üretim modelleri, ortak bazlarla ölçek yaratarak enerji girdisi sağlama formülleri, karbon ayak izi dönüşümünü fonlaştırma girişimleri, KOBİ’lerimizin girişim enerjisini katlayarak ödüllendirecektir.
 

 

10 Maddede Neden Sürdürülebilirlik

 

 1. Kârlılığı artırma potansiyeli

Ekolojik verimliliğin özü, ‘daha azı ile daha fazlası’nı yapmaktır. Enerji, atık, hammadde ve ulaşımı içerir. Bunların hepsi maliyetleri azaltmakla ilgilidir.

 

2. Daha yeşil ürün ve hizmetlere talebi karşılamak

Tüketicilerin daha yeşil ve güvenli ürünlere talebi hızla artmaktadır, insanlar kullandıkları ürünlerin kaynağına, üretildikleri yerdeki çalışma koşullarına, adil ticaret ve benzeri bilgilere daha fazla dikkat etmektedir.

 

3. Yeni iş modelleri

Dünyada ürün yerine hizmet odaklı yeni iş modelleri gelişiyor. Satış yerine kiralama, sabit giderlerden açısından müşterilerin yararına. Daha fazla ürün satmaya odaklanmamak, şirketlerin uzun ömürlü dayanıklı ürünler yaratmalarına yol açacaktır. Kaynak kullanımı azalacağından bu çevre için de yararlıdır. Düzenli gelir akışını da mümkün kılar.

 

4. Fırsatlar ve girişimler için fon olanakları

Ekolojik inovasyona yönelik AB ve devlet kökenli pek çok finansman kaynağı bulunabilir.

 

5. Bilgi ağları

KOBİ’ler sürdürülebilirlik konusunda aynı sektördeki diğer şirketlerle bilgi paylaşım ağları kurmalıdır. Bir ağa dahil olmak, giderleri azaltacak, iyi uygulamalarla ödül kazanma şansım artıracaktır.

 

6. Artan verimlilik

Sürdürülebilir uygulamalar çalışan memnuniyetini, çalışan memnuniyeti de verimliliği artırır.

 

7. Marka imajına katkı

Çevreci ve daha sürdürülebilir görünmek, bir şirketin markasına olumlu yönde katkıda bulunur.

 

8. Yeni müşteriler

İşletmeler-arası (B2B) çalışan KOBİ’ler, çevreci özellikleri sayesinde, ‘tercih edilen tedarikçi’ statüsü kazanabilirler. KOBİ’lerle çalışan büyük şirketler sürdürülebilirlik kanıtı talep edebilmektedir.

 

9. Ceza riskini azaltma

Bir şirket çevreyle ilgili yasalara ne kadar uyarsa, ceza alma riski de o derecede azalır.

 

10. Yeni ‘Mega trend’

Bilişim ve kaliteden sonra sürdürülebilirlik yeni mega-trend’dir. İş süreçleriyle ilgili şeffaf olmak avantaj yaratır. Gelecekte zorunluluk haline gelecek konularda hazırlıklı olmanızı sağlar.

 

Bunlar sadece işiniz için değil, çevre ve toplum için de iyidir. Ekonominin büyük bölümünü KOBİ’ler oluşturmaktadır. KOBİ’lerin gerçekleştireceği küçük değişimler, hayatımızda büyük farklar yaratabilir.