KOBİ’ler Sürdürülebilirliği Merkeze Almalı
Sürdürülebilir biyoekonomik kalkınma, Kasım ayında Berlin’de düzenlenen “Küresel Biyoekonomi Zirvesi’nde mercek altına alındı. Zirveye katılan Sustineo İstanbul Sürdürülebilirlik İş Platformu kurucu ortağı Dilek Bil, biyoloji temelli inovasyonların önemli hale geleceğini söylerken, KOBİ’lerde sürdürülebilirlik vizyonunun eksikliğine dikkat çekiyor.
Yeni dünya düzeninde artık, hem ülkelerin hem de şirketlerin ekonomik gelişme ve kalkınmayı, ekosisteme en az zarar verecek şekilde gerçekleştirmeleri gerekiyor. “Sürdürülebilir kalkınma” olarak tanımlanan bu hedef, günümüzde “biyoekonomi” kavramını da ortaya çıkardı. Kısaca “biyolojik kaynakların yönetimini ekonomik faaliyetler çerçevesinde ele alan sistemler” olarak tanımlanan kavram, en son bir zirveye de ismini verdi. Kasım ayında Berlin’de Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri doğrultusunda “Küresel Biyoekonomi Zirvesi” gerçekleştirildi. Katılımcılar arasında, Türkiye’de sürdürülebilir kalkınma, finansal okuryazarlık ve kadının güçlenmesi konularında sivil toplum çalışmalarına ima atan ve halihazırda Sustineo İstanbul Sürdürülebilirlik İş Platformu’nda danışmanlık veren Dilek Bil de vardı. Zirvede bir sunum da yapan Bil, “Türkiye’de biyoekonomiye ilgili giderek artsa da sürdürülebilirlik konusunda strateji geliştiren KOBİ sayısı hala oldukça az. Bu sayı artmalı” diyor.
Zirve’den çıkan sonuçları değerlendirdiğimiz Dilek Bil’den iş dünyasında kadının güçlenmesi ve sürdürülebilir kalkınma konularında önerilerini de dinledik.
1- Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Yüksek öğrenimimi ABD’de Uluslararası Finans ve Uluslararası Pazarlama üzerine yaptım. University of North Texas’dan BBA derecesini alarak Türkiye’ye döndüm. American Express Bank, Koç-Amerikan Bank, BNP-AK-Dresdner ve Société Générale’de çalıştım. 1994-2013 yılları arasında birçok ulusal ve uluslararası markaya yaratıcı reklam ve stratejik marka iletişimi konusunda hizmet veren Kangaroo’nun kurucu ortaklarından biri olarak yönettim. KAGİDER ‘de başkan yardımcılığı ve başkanlık yaptım. Finansal okuryazar bir Türkiye için ekosistem yaratmak üzere kurulan FODER – Finansal Okuryazarlık ve Erişim Derneği’nin kuruluşunda yer aldım ve halen Başkan Yardımcılığını yapmaktayım. Türkiye’de de sürdürülebilirliğin kurumsal yönetimin asli parçası olmasını sağlamak amacıyla “Dilek Bil ile Sürsün Bu Dünya!” TV programını geliştirdim. CNBC–E’de pek çok üst düzey yönetici ve sivil toplum temsilcisi ile sürdürülebilirlik konusunda canlı yayında söyleşiler gerçekleştirdim. Son iki yıldır, Sustineo İstanbul Sürdürülebilirlik İş Platformu’nun fikir önderi ve kurucu ortağı olarak sürdürülebilirlik danışmanlığı yapmaktayım.
2- Biyoekonomi Türkiye’de çok sık duymadığımız bir kavram. Öncelikle bunu bize açabilir misiniz?
Biyolojik kaynakların yaratılması ve yönetimini ekonomik faaliyetler çerçevesinde ele alan tüm sistemleri biyoekonomi başlığı altında ele almak mümkün. Enerjiden gıdaya, çevreden sağlığa çok geniş bir alanı kapsıyor. Dolayısıyla sürdürülebilir tarım, sanayi ve hizmet süreçlerinin odağında giderek daha fazla biyoekonomiyi görüyoruz. Son yıllarda biyoteknoloji alanında hızla artan yenilikçi gelişmeler, biyoekonomiye özel önem verilmesini gerektiriyor. Biyoloji temelli inovasyonlar ve bunların çevresel, sosyal, yönetişimsel sonuçları, önümüzdeki dönemin en büyük çalışma alanı olacak.
3- Küresel Biyoekonomi zirvesi hakkında bilgi verir misiniz?
Kasım 2015’de Berlin’de Almanya Şansölyesi Merkel’in himayelerinde gerçekleştirilen Küresel Biyoekonomi Zirvesi (KBZ), Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri doğrultusunda biyoekonomiyi küresel ölçekte ele alan ilk buluşma oldu. Zirvenin ana amacı, biyoekonominin sürdürülebilir kalkınmaya ve yeşil büyümeye katkısını sağlayacak çok taraflı bir gündemi hayata geçirmekti. Bu yönde 82 ülkeden 850 katılımcının görüş alışverişinde bulunmaları, başarılı uygulamaları ve politikaları tartışmaları sağlandı. OECD, FAO, Avrupa Komisyonu ve Uluslararası Enerji Ajansı da kendi düzenledikleri çalıştaylarla zirveye katıldı.
4- Sizin de orada bir sunumunuz oldu. Yapmış olduğunuz sunum hakkında bilgi verir misiniz?
Almanya Biyoekonomi Konseyi Eşbaşkanı Prof. Joachim von Braun ile birlikte açılış oturumuna eşbaşkanlık yaptım. Özellikle iklim değişikliği ve gıda güvenliği temalarını ele aldık. Rekabetçi, topluma mal olmuş, biyo-temelli ekonomi için ideal ekonomik ve siyasal bir çerçeve koşullarının yaratılması üzerinde durduk. Gelişmekte olan ülkelerin uluslararası ticaret ilişkilerine daha adil koşullarla katılmaları ve teknoloji transferi için işbirlikleri geliştirmeleri de oturumda tartıştığımız konular arasındaydı.
5-Türkiye için bu zirve ne gibi önem taşıyor? Ne gibi sonuçlar elde edildi ve nasıl bir uygulama sağlanacak?
Biyoekonomi konusuna Türkiye’de hem kamu hem de özel sektör düzeyde ilgi giderek artıyor. Uluslararası stratejilerin geliştirilmesi ve uygulanmasında önemli sorumluluklar üstleneceğiz. Zirveye ülkemizden T. C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ndan Genel Müdür Masum Burak’ın katılması çok sevindirici bir gelişmeydi. Sayın Masum Burak’ın da aralarında bulunduğu komite tarafından, sürdürülebilir biyoekonomi için küresel siyaset gündeminin şu öncelik alanları belirlendi: 1) Yenilenebilir kaynaklar kullanmak, gıda güvenliğini sağlamak ve eko sistemleri korumak. 2) Biyoekonominin Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ne katkılarını ölçülebilir hale getirmek. 3) Ekonomik ve bilimsel işbirliğini teşvik etmek. 4) Eğitim, ortak öğrenme ve diyalogu artırmak. 5) COP21, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ve ticaret ile ilgili küresel müzakelerde bir bütün olarak biyoekonominin dikkate alınmasını sağlamak.
6- Kadının güçlenmesi ve sürdürülebilir kalkınma alanında da çalışmalarınız var. Bu çalışmalarınız hakkında bilgi verir misiniz? Türkiye’de kadın girişimcilere yönelik sürdürülebilir kalkınma modeline ilişkin ne gibi çalışmalar yapılabilir?
KAGİDER ve FODER’deki çalışmalarımın yanı sıra, danışmanlık hizmeti sunduğum kuruluşlarda da kadının güçlendirilmesine yönelik projelere ağırlık vermeye çalışıyorum. Çünkü sürdürülebilir kalkınma, nüfusun yarısını oluşturan kadınların ekonomik ve sosyal yaşama aktif olarak katılımları, fırsat eşitliğine kavuşmaları ile doğrudan bağlantılı. Temel bir hak olarak toplumsal cinsiyet eşitliği, BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nde önemli bir yer tutuyor. Yoksullukla savaş, sağlıklı bireyler, nitelikli eğitim gibi öne çıkan hedeflere ulaşmak için de bu alanda çalışmalarımızı artırmalıyız. Bu çerçevede mikro ölçekte gerçekleştirilecek dönüşümleri en az makro düzenlemeler kadar önemsiyorum. Her kuruluş bünyesinde kadının güçlendirilmesine doğrudan ya da dolaylı olumlu etki sağlayacak adımlar atılması yönünde öneriler geliştiriyorum. Kadının güçlendirilmesini sürdürülebilirlik stratejilerine dahil eden işletmelerin çok daha başarılı sonuçlar aldıklarını, hedeflerine daha çabuk ulaştıklarını gözlemliyoruz. Girişimcilik alanında da kadınlara sağlanan mentörlük, finansman desteği gibi imkanlar da, geleceğe yönelik kalıcı kazanımlar yaratıyor. Bu alanda hükümet kuruluşları, yerel yönetimler, STK’lar ve şirketlerin işbirliklerini güçlendirmeleri gerektiğine inanıyorum. Geliştirdiğim projelerde bu nedenle farklı paydaşların katılımını sağlamaya özel önem veriyorum.
7- Sürdürülebilirlik konusunda Türkiye’de KOBİ’leri nerede görüyorsunuz? Sürdürülebilirliğin sağlanması için olmazsa olmaz dediğiniz maddeler neler?
Bildiğiniz gibi Türkiye’nin G20 dönem başkanlığı çalışmaları kapsamında Dünya KOBİ Forumu’nu açılışını gerçekleştirdik. Bu alanda önemli bir girişime öncülük ediyoruz. Ancak maalesef sürdürülebilirliği gündemine alan, bu konuda bir vizyon ve strateji geliştiren KOBİ sayımız çok az. KOBİ yöneticilerinin sürdürülebilirliği işletmelerine rekabet avantajı yaratacak, finansal performanslarını artıracak, markalarına değer katacak bir çaba olarak ele almaları, iş modellerinin merkezine yerleştirmeleri gerekiyor. Son dönemde KOBİ’lere yol gösteren, kendi alanlarında sürdürülebilirliğin neler kazandıracağını ortaya koyan projeler üzerinde çalışmalarımı artırdım. Sürdürülebilirlik alanında olmazsa olmaz maddelerden birkaçını kısaca şöyle sıralayabilirim: Çok yönlü düşünmek. Sürdürülebilirliği çevrenin korunmasıyla sınırlı görmeyip, aynı zamanda ekonomik, sosyal ve yönetişimsel boyutlarıyla da ele almak. Başta çalışanlar ve müşteriler olmak üzere, insanı odak almak. Sürdürülebilirlik girişimlerini birbiriyle bağlantılı kılacak bütünsel bir perspektif geliştirmek. İşletme içinde ve dışında paydaşların katılımcılığını teşvik etmek. Sürdürülebilirlik anlayışının iş sürecinin her aşamasında benimsenmesini sağlamak. Oluşturulacak yol haritası doğrultusunda adım adım ilerlemek. Sürdürülebilirliğin verimlilik ve karlılık ile bağlantısını gözetmek. Sonuçları ölçümlemek. Elde edilen başarıları duyurmak, iletişime taşımak. Ve tabii, diğer her alanda olduğu gibi bu alanda da profesyonel destek almak.