Oca 10, 2018 | Yazı içeriği
Florlu Sera Gazlarına İlişkin Yönetmelik Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yayınlanan yönetmelik ile florlu sera gazlarından kaynaklanan emisyonları kontrol altına almak ve Türkiye’nin de taraf olduğu Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolünde listelenen florlu sera gazları ile florlu sera gazı içeren ürün veya ekipmanın kullanımına dair usul ve esasları düzenlemek amaçlanıyor.
Yönetmelik;
– Florlu sera gazlarına dair temel ilkeler ile florlu sera gazları ve florlu sera gazı içeren ürün veya ekipmanın elektronik kayıtlarına, etiketlenmesine, sızıntı kontrollerine, raporlanmasına, piyasaya arz ve kullanım yasaklarına ilişkin esaslara,
– Florlu sera gazları içeren ürün veya ekipmana müdahale eden gerçek ve tüzel kişinin eğitimi ile belgelendirilmesine ilişkin düzenlemelere,
– İçerisinde 3 (üç) kilogram ve üzerinde florlu sera gazı bulunan veya 3 (üç) kilogram ve üzerinde florlu sera gazı ile çalışan sabit cihazlar veya uygulamalara yönelik hükümleri içeriyor.
Yönetmeliğe buradan ulaşabilirsiniz.
Kaynak: Yeşil Ekonomi
Ara 18, 2017 | Yazı içeriği
Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) tarafından hazırlanan Dünya Enerji Görünümü Raporu’nun (World Energy Outlook Raporu) tanıtımı, etkinlik ortağı Sabancı Üniversitesi İstanbul Uluslararası Enerji ve İklim Merkezi (IICEC) ile birlikte gerçekleştirildi. Rapor, küresel enerji ihtiyacının bugününü ve yarınını, iklim değişikliğine yönelik eylemlerini, ülkelerin enerji politikalarını ve enerji yatırımlarının geleceğini içeriyor. Raporun arka planında küresel enerji sistemindeki dört büyük değişiklik yer alıyor:
- Temiz enerji teknolojilerinin hızla uygulamaya geçmesi ve maliyetlerinin düşürülmesi.
- Enerjide elektrifikasyonun artması.
- Çin’de hizmet ekonomisine ve daha temiz enerji karışımına geçiş.
- Kaya gazı ve kaya petrolünün sürekliliği.
2040’a kadar küresel enerji için farklı yolların tarif edildiği raporda, mevcut politika ve dile getirilen niyetlerin enerji sistemini ne yöne götürebileceğini irdeleyen Yeni Politikalar Senaryosu da yer alıyor. Yeni Politikalar Senaryosunda, küresel enerji ihtiyacı geçmişe kıyasla daha az, ama yine de 2040’a kadar yüzde 30 oranında artarak küresel talebe bir Çin ve bir Hindistan daha eklenmesiyle sonuçlanıyor. Şehirleşme süreciyle birlikte talep patlamasına en büyük katkıyı yapan Hindistan’ın küresel enerji tüketimindeki payının 2040 itibariyle yüzde 11’e yükselmesi öngörülüyor.
Yenilenebilir enerjilerin yükselişi
Yeni Politikalar Senaryosunda, dünyanın giderek artan enerji ihtiyacını karşılama yöntemi son 25 yıla kıyasla büyük bir değişim geçirirken, ilk sırayı doğalgaz alıyor, arkasından da yenilenebilir enerjilerin yükselişi ve enerji verimliliği geliyor. Yenilenebilir kaynaklar esas talepteki artışın yüzde 40’ını karşılamakta, kömürün altın çağı sona ermektedir. Hindistan’ın enerji karışımında kömürün payı 2016’da dörtte üç iken, 2040’ta yarının altına inecektir. Petrol talebi 2040’a kadar artış gösterse de, artma hızı gitgide yavaşlayacaktır. Doğalgaz kullanımı 2040’ta yüzde 45’e ulaşırken, elektrik sektöründe kullanım alanı giderek daraldığı için büyümeye en elverişli alan sanayi olacaktır. Çin, nükleer enerji üretimindeki artışın başında yer almaktadır ve 2030 itibariyle ABD’yi geride bırakarak dünyanın en büyük nükleer enerji üreticisi haline gelmektedir.
Yenilenebilir enerjiler, birçok ülke için en düşük maliyetli üretim seçeneği olması sebebiyle dünya elektrik santrali yatırımının üçte ikisini oluşturacaktır. Avrupa Birliği’nde yeni kapasiteni yüzde 80’ini yenilenebilir enerji oluştururken, 2030 geride kaldığında rüzgar enerjisi başlıca elektrik kaynağı haline gelecektir. Dünya genelinde ısınma ve ulaşım için yenilenebilir enerjinin kullanımı, başlangıç seviyesi düşük olsa da iki kat artacaktır. Dünyada nihai enerji tüketiminde doğrudan ve dolaylı yenilenebilir kullanımı bugünkü yüzde 9 düzeyinden 2040’ta yüzde 16’ya çıkacaktır.
Dünya elektrik talebi büyüyor
Yakın gelecekte dünya elektrik talebi yüzde 60’tan fazla büyüyecek. Elektrik 2040’a kadar nihai tüketimin yüzde 40’ını oluşturacak, bu da petrolün son 25 yıldaki büyümesine eşit. Küresel enerji ihtiyacı geçmişe kıyasla daha az, ama 2040’a kadar %30 oranında artacak. Çin, artan talebi karşılamak için 2040 yılına kadar mevcut elektrik altyapısını bir ABD kadar daha genişletmek zorunda; Hindistan‘ın ise bugünkü Avrupa Birliği büyüklüğünde bir elektrik şebekesi eklemesi gerekiyor. Çin ve Hindistan‘ın kullandığı teknoloji, maliyetleri düşürecek.
Çin itici güç olacak
Çin’in tercihleri dünya trendlerinin belirlenmesinde büyük rol oynayacak ve temiz enerjiye geçişi hızlandıracak. Çin, yeni bir kalkınma sürecine giriyor. Hükümetin kirlilikle mücadele çağrıları ile daha hizmet ağırlıklı bir ekonomik modele geçiş, enerji sektörünün ilerleme yönünü de değiştiriyor. 2000 ile 2012 arasında yılda yüzde 8 civarında seyreden talep artışı, 2012 yılından bu yana yüzde 2’nin altına indi. Yeni Politikalar Senaryosunda da 2040’a kadar yüzde 1 civarında seyrediyor. Enerji verimliliği düzenlemeleri olmasaydı, 2040 itibariyle nihai tüketim yüzde 40 daha yüksek olabilirdi. Her halükarda Çin’de kişi başı enerji tüketiminin 2040’ta Avrupa Birliği’ni geride bırakacağı öngörülüyor.
Yeni Politikalar Senaryosuna göre dünyanın yeni rüzgar ver güneş enerjisi tesislerinin üçte biri Çin’de kuruluyor ve elektrikli araçlara yapılan yatırımın yüzde 40’ını Çin oluşturuyor. 2040 itibariyle Çin, yılda 280 milyar metreküp gaz ithal ederek Avrupa Birliği’nin gerisinde yer alacak ve dünya gaz ticaretinin kilit bir noktasında bulunacak.
Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine ulaşmak mümkün
Sürdürülebilir Kalkınma Senaryosu, sürdürülebilir ekonomik kalkınma için iklimin stabil hale gelmesi, daha temiz hava ve modern enerjiye evrensel erişim gibi hedeflere ulaşmak yolunda tümleşik bir yaklaşım sunar. Ulaşılmak istenen sonuçların kilit taşı, karbon emisyonunda tepe noktasına hızla varılması, hemen ardından da Paris Anlaşması doğrultusunda hızlı bir inişe geçilmesidir. Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine göre düşük karbonlu kaynaklar enerji karışımındaki paylarını 2040 itibariyle iki kat arttırıp yüzde 40’a ulaşırken, tüm verimlilik yöntemleri denenir, kömür talebi hızla inişe geçer, petrol tüketimi de bundan kısa süre sonra tepe noktasına ulaşır. 2040 itibariyle elektriğin yüzde 60’tan fazlası yenilenebilir enerjiden, yüzde 15’i nükleerden, yüzde 6’sı ise karbon yakalama ve depolamadan sağlanacak. Bu teknoloji, endüstrideki emisyonların azaltılmasında da önemli bir rol oynuyor. Bu senaryoda Sürdürülebilir Kalkınma programında belirlenen yenilenebilir enerjide ve verimlilikte 2030 hedefleri tutturulmuş veya aşılmış olacaktır.
Raporun özetine buradan ulaşabilirsiniz.
Kas 15, 2017 | Yazı içeriği
Korn Ferry 14 ülkede, 5 ana sektör üzerinden detaylı araştırmalarla oluşturduğu Dijital Sürdürülebilirlik Endeksi sonuçlarını açıkladı. Araştırma sonuçları, şirketlerin liderlerin teknoloji odaklı hareket ettiklerini ancak sürdürülebilir dijitalleşmenin “olmazsa olmaz”ının insan olduğunu ortaya koydu. Korn Ferry, sürdürülebilir bir dijital dönüşümün en az teknoloji kadar, şirket kültürü, yönetim anlayışı ve çalışanların da dönüşümü ile mümkün olduğuna dikkat çekti.
Yaygın kullanımı ile Sanayi 4.0 ya da dijitalleşme endüstriyi sil baştan değiştiriyor. Bu anlamda günümüzde ülkelerin, şirketlerin en temel gündemini oluşturuyor. Şirketler, liderler dijital dönüşümün teknoloji ve buna bağlı yeni sistem yaratma boyutuna yoğunlaşmış durumda. Ancak global insan kaynakları ve organizasyonel danışmanlık şirketi Korn Ferry, dijital dönüşümü ölçümlemek ve şirketlere yol göstermek amacıyla 14 ülkede kapsamlı bir araştırmanın sonucunda oluşturduğu “Dijital Sürdürülebilirlik Endeksi” sadece teknolojiye odaklanarak sürdürülebilir dijital dönüşümün mümkün olmayacağını ortaya koydu. Yönetim ve organizasyon anlamında dijital sürdürülebilirliğin olmazsa olmazı olan Çeviklik, Bağlantı Kurabilirlik, Disiplin ve Odaklanma, Yetki Verme ve Uyum, Açıklık ve Şeffaflık’tan oluşan beş kriter üzerinden kapsamlı araştırma ile oluşturulan Dijital Sürdürülebilirlik Endeksi sonuçlarına göre, sürdürülebilir dijital dönüşümün yolunun en az teknoloji ve buna bağlı sistem kadar şirket kültürü kadar yönetim anlayışı ve çalışanların da dönüşümünden geçiyor.
Dijitalleşme için sadece teknoloji yeterli değil
Korn Ferry olarak dijital sürdürülebilirliği; şirketlerin dijital ekonominin sürekli değişen dinamiklerine ayak uydurma, adapte olma yetkinliği olarak tanımladıklarını vurgulayan Korn Ferry Endüstri Sektörü Kıdemli Direktörü İlker Çamurdan, Korn Ferry Dijital Sürdürülebilirlik Endeksi’ni şirketlerin dijital ekonomiye sürekli uyum gösterme ve başarı kabiliyetlerini ölçerek, yol gösterme amacıyla oluşturduklarının altını çizdi. Dijital Sürdürülebilirlik Endeksi araştırmasının dijitalleşmenin sadece dijital teknolojileri getirmekle sağlanamadığını ortaya koyduğuna dikkat çeken Çamurdan, “Sürdürülebilir bir dijitalleşme için teknolojik değişimin yanı sıra şirketleri dijitale göre organize etmek, yönetmek ve çalışanları da bu dönüşüm etrafında toplayarak, motive etmek gerekiyor. Yani dijital dönüşüm için teknoloji yeterli değil, insan yönetimi bu işin en önemli kısmını oluşturuyor. Başka bir ifadeyle dijital dönüşümün yolu yönetim anlayışı ve çalışanın dönüşümünden geçiyor” dedi.
Kurumların dijital sürdürülebilirlik anlamında olgunluğa erişmesi için doğru stratejileri hayata geçirmeleri, düzenlemelere ve makroekonomiye ilişkin sorunların üstesinden gelmeleri gerektiğine dikkat çeken Çamurdan, “Ancak bugün dijital olgunluğa ulaşmak yeterli değil. Yeni ekonomi, sürekli yenilenen değişim üzerine kurulu şirketler talep ediyor. Yeni ürünlerin, hizmetlerin ve markaların piyasaya ışık hızında girdiği bir ortamda liderler, dönüşümün sadece bir defalığına değil, sürekli olarak gerçekleşmesi gerektiğini görmelidir. Bu anlamda geleneksel ücretlendirme sistemleri, statik ekipler, hiyerarşi gibi kavramlar son bulmak zorunda. Organizasyonel performansın devamı için çok daha esnek ve yeni dinamiklere cevap veren bir iş modeli kurmak ve buna göre de insan kaynağı oluşturmak gerekiyor” dedi. Çamurdan, Türk şirketlerinin dijital sürdürülebilirlikte etkin olmak ve bu süreçte yerel ve global pazarda rekabette öne geçmek için teknolojik dönüşüm kadar ticari operasyonlarının insani yönünü geliştirmeye de odaklanmaları gerektiğinin altını çizdi.
Dijitalleşmenin lideri ABD şirketleri
Global insan kaynakları ve organizasyonel danışmanlık şirketi Korn Ferry, dijital dönüşümü ölçümlemek ve şirketlere yol göstermek amacıyla 14 ülkede kapsamlı bir araştırmanın sonucunda oluşturduğu “Dijital Sürdürülebilirlik Endeksi”ni açıkladı. Şirket kültürü, yönetim anlayışı ve organizasyonel anlamda şirketlerin dijital sürdürülebilirliğini ortaya koyan Korn Ferry Dijital Sürdürülebilirlik Endeksi’nde ABD şirketleri dijital sürdürülebilirlikte birinci sırada yer alırken, İngiltere ikinci, Hollanda üçüncü, Türk şirketleri ise son sırada yer aldı. Yönetim ve organizasyon anlamında dijital sürdürülebilirliğin olmazsa olmazı olan Çeviklik, Bağlantı Kurabilirlik, Disiplin ve Odaklanma, Yetki Verme ve Uyum, Açıklık ve Şeffaflık’tan oluşan beş kriter üzerinden yapılan şirket sıralamasında, Avusturya’nın dördüncü, dijitalleşme konusunda güçlü söylemleri ile uluslararası gündemde yer alan Almanya ise beşinci sırada yer aldı.
Türk şirketleri uyum sağlama potansiyel ile dikkat çekiyor
İşletmelerin sürekli uyum sağlamaya ve uzun süreli başarı elde etmeye ne derece hazır olduğunu ortaya koyan Dijital Sürdürülebilirlik Endeksi’nde yer alan 14 ülke arasında genel ortalamada en son sırada yer alan Türk şirketleri, Bağlantı Kurabilirlik, Disiplin ve Odaklanma, Yetki Verme ve Uyum kategorilerinde de yine liste sonunda bulunuyor. Açıklık ve Şeffaflık kriterinde 11’inci sırada yer alan Türkiye’nin Çeviklik kriterine göre yapılan sıralamada, sekizinci sırada yer alması ise geleceğe ilişkin önemli bir gösterge olarak öne çıkıyor. Bu da, pazar ve ortam değişikliklerine uyum sağlama, karar alma ve uygulamaya koyma anlamında Türkiye’nin potansiyeline dikkat çekiyor.
En dijital sektör Finans
Korn Ferry Dijital Sürdürülebilirlik Endeksi sektörel anlamda da ilginç sonuçlar ortaya koydu. Temel beş sektörün mercek altına alındığı sektörel sıralamada, finans hizmetleri birinci sırada yer aldı. Finans şirketlerinin Çeviklik dışında tüm kriterlerde aldığı yüksek puanlarla temel beş sektör içerisinde liderliği aldı. Teknoloji sektörünün ikinci olduğu sıralamada, sağlık sektörü üçüncü, sanayi dördüncü, perakende sektörü ise beşinci oldu.
Korn Ferry’nin Dijital Sürdürülebilirlik Endeksi (DSI), Korn Ferry Institute ve Oxford Analytica tarafından tasarlanıp, ekonomik modellemeyle oluşturuldu. Devam eden ve büyük öneme sahip dijital değişim bağlamında dönüşümü yeniden tanımlayan bu araştırma, dijital sürdürülebilirliği (bir kurumun dijital ekonomide sürekli uyum sağlama ve büyüme yeteneği) bugün ve gelecekte finansal başarı için kritik bir itici güç olarak görüyor. Çalışmada, dijital sürdürülebilirliğin niceliğini belirlemek adına özel Korn Ferry verileri ve herkese açık mevcut veriler bir araya getirildi. Çalışma, dijital sürdürülebilirliği tetikleyen beş boyut kapsamında 14 ülke ve beş sektör genelinde 362 şirketi kıyaslıyor. Her bir sektör ve ülke, 100 üzerinden aldığı DSI puanına göre sıralandı. Bu puan, her bir boyutta dijital sürdürülebilirliği ve performansı yansıtıyor.
Korn Ferry Dijital Sürdürülebilirlik Endeksi şirketlere göre ülke sıralaması
Ülke Puan (100 üzerinden)
ABD 89
Birleşik Krallık 86
Hollanda 79
Avustralya 75
Almanya 74
Fransa 55
Orta Doğu 50
Japonya 42
Hindistan 38
Rusya 37
Çin 30
Meksika 26
Brezilya 22Türkiye 16
Korn Ferry Dijital Sürdürülebilirlik Endeksi sektörel sıralama
Sektör Puan (100 üzerinden)
Finans 73
Teknoloji 44
Yaşam Bilimleri & Sağlık 42
Sinai Ürünler (Endüstri) 32
Tüketici 22
Kaynak: Fortune Türkiye
Kas 8, 2017 | Yazı içeriği
Dünya Ekonomik Forumu’nun her yıl açıkladığı Cinsiyet Uçurumu Raporu’nda Türkiye bir sıra dahagerileyerek 144 ülke arasında 131. sırada yer aldı.
Listenin son sıralarını Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkeleri kapatıyor. Pakistan, Yemen, Suriye, Çad, İran, Suudi Arabistan, Lübnan, Fas ve Mısır sıralamada Türkiye’den daha aşağılarda yer alırken Kuveyt, Katar, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Cezayir ve Etiyopya Türkiye’den daha iyi konumda.
Küresel Cinsiyet Eşitliği Endeksi dört alandaki ölçümlemeyle belirleniyor. Bu alanlar: kadınların sağlığa ve eğitime erişimi, siyasete katılımı, ekonomik yaşamda aldıkları rol. Türkiye sağlık konusunda 59. eğitime erişimde 101. siyasete katılımda 118. ve ekonomide 128. sırada yer alıyor. Bu sıralamalara bakıldığında dikkat çeken bir başka konu ise Türkiye’nin 2017 yılında 2006 yılından bu yana kat ettiği yolu sıfırlamış hatta geriye gitmiş olması.
Peki, ilk sıralarda hangi ülkeler yer alıyor? Listede ilk 10’da birinci sırada yer alan İzlanda’yı, Norveç, Finlandiya, Ruanda, İsveç, Nikaragua, Slovenya, İrlanda, Yeni Zelanda ve Filipinler izliyor. Dikkat çeken nokta, Ruanda ve Nikaragua’nın ilk 10’da kendine yer bulması. Diğer ülkelerle kıyaslandığında yoksul olan bu ülkelerde kıt kaynakların ve fırsatların erkek ve kadın arasında eşit şekilde dağıtıldığı ortaya çıkıyor. Yani, cinsiyet uçurumu gelir seviyesi ile doğrudan bağlantılı değil.
Cinsiyet eşitsizliğinin azaltılması ülkelere ekonomik getiri de sağlıyor. Raporda belirtilen rakamlara göre, cinsiyet uçurumunun azaltılması İngiltere ekonomisine 250 milyar dolar, ABD’ye 1 trilyon 750 milyar dolar ve Çin’e 2,5 milyar dolar ek katkı sağlamış durumda.
Ancak raporda en fazla altı çizilen husus “kendiliğinden olsun diye bırakılırsa uçurumun azaltılması hedefinde asla ilerleme sağlanamacağı”. Türkiye ise bu vurguyu doğrulayan cinsten bir örnek olarak karşımıza çıkıyor. 2017’nin ilk dokuz ayında Türkiye’de 211 kadın ve kız çocuğu öldürüldü, 64 kadın tecavüze uğradı, 190 kadın taciz edildi, 258 kız çocuğu cinsel istismar mağduru oldu, 306 kadın şiddet gördü. Kadın örgütlerinin aylarca karşı çıktığı Nüfus Hizmetlerinde Değişiklik Tasarısı ise bir gece yarısı TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi. Şiddet eylemlerinde bulunan erkekler ise birtakım gerekçelerle ceza almaktan kurtulmaya veya indirim almaya devam ediyor.
Kaynak: Para Analiz
Eki 16, 2017 | Yazı içeriği
Birleşmiş Milletler’e bağlı Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından her yıl 16 Ekim, Dünya Gıda Günü olarak kutlanıyor. Dünya Gıda Günü’nün bu yılki teması “Göçün geleceğini değiştirin. Gıda güvenliği ve kırsal kalkınmaya yatırım yapın”. Dünyada 2,1 milyar insan açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Birleşmiş Milletler rakamlarına göre günümüzde 244 milyon kişi uluslararası, 763 milyon kişi ise kendi ülkeleri içerisinde yaşadığı toprakları terk ederek kırsaldan kentlere göç ediyor. Açlığa son verildiği takdirde nelerin değişebileceğine, dünya nüfusuna ve ekonomiye katkısına bakalım.
İşte sıfır açlığın dünyayı değiştirebileceğine dair 8 gerekçe:
1) Sıfır açlık yılda 3,1 milyon çocuğun hayatını kurtarabilir.
2) İyi beslenen annelerin daha güçlü bağışıklık sistemlerine sahip daha sağlıklı bebekleri oluyor.
3) Çocuklarda yetersiz beslenmeyi sona erdirmek, gelişmekte olan bir ülkenin GSYH’sını yüzde 16,5 oranında artırabilir.
4) Açlıkla mücadele etmek için bir dolar yatırım yapmak, 15 ila 139 dolar arasında getiri sağlayabilir.
5) Gençlikte doğru beslenme, yüzde 46 daha fazla kazanç elde etmeyi sağlayabilir.
6) Bir nüfusta demir eksikliğinin ortadan kaldırılması, işyeri verimliliğini yüzde 20 artırabilir.
7) Beslenmeye dayalı çocuk ölüm oranının sona erdirilmesi, işyeri verimliliğini yüzde 9,4 oranında artırabilir.
8) Sıfır açlık, herkes için daha güvenli ve refah dolu bir dünya kurmaya yardımcı olabilir.
Kaynak: http://www.greeningtheblue.org/event/world-food-day
Eki 9, 2017 | Yazı içeriği
Sürdürülebilir işletmeler ve markalar, esnek ve rekabetçi olabilmek için eko-tasarımın şirket stratejilerinin merkezinde yer alması gerektiğini anlamışlardır. Bu, bir şirketin her kademesinde önemli bir taahhüdü de beraberinde getirir. Markaların sürdürülebilirliği için eko-tasarımdan faydalanmaları büyük önem taşımaktadır.
Eko-tasarım, tüm yaşam döngüsü boyunca çevresel etkilerin azaltılması olarak tanımlanabilir. İşletmeleri, ürün ve hizmetlerin çevresel ve sosyal etkilerini göz önüne almaya zorlayan bütüncül bir yaklaşımdır. Eko-tasarım, sürekli olarak gelişen bir süreçtir ve bu süreç boyunca sürdürülebilir ürün yeniliği büyük ölçüde üç ana faktöre dayanır.
- Eko-tasarım stratejik olmalıdır: İş modellerinde değer yaratmak için ürünün çevresel ve sosyal performansını belirlemek gerekmektedir. Eko-tasarımı benimseyen bir şirket için değer teklifiyle sunulan ürün ve hizmetler arasında bağlantılar iyi ve açık bir şekilde yapılmalıdır. Hedefleriniz nelerdir? Çevreye duyarlı olması mıdır, maliyet düşürmek midir yoksa risk yönetimi midir? İmkanlarınız satışlarınızı ve marka değerinizi nasıl etkiliyor? Bu sorulara yanıt bularak, şirketinizin baştan sağlam bir temel oluşturmasına yardımcı olabilir, şirketinizin eko-tasarım stratejisini yönlendirebilirsiniz. Eko-tasarımın şirket DNA’sının bir parçası haline getirilmesi, geçişin sürdürülebilir olmasını sağlayacaktır. Ancak bu yaklaşımın uygulanması, üst düzey yönetim seviyesinde yüzde yüz bağlılık ve katılım gerektirir. Stratejik vizyon ve liderlik, şirket genelinde satın alma sürecini yaratacaktır.
- Eko-tasarım operasyonel olmalıdır: Yeni ürün tasarlama süreçlerine ve çözümlerine yenilik katmak önemlidir. Eko-tasarım stratejisinin başarılı olabilmesi için bu stratejinin tasarımdan yeni ürün üretmeye kadar işlevlerin tümüne entegre edilmesi gerekmektedir. Daha da önemlisi, güçlü ve bilim temelli metriklere dayandırılmalıdır. Eko-tasarım performansı üzerine belirlenen hedefler, eko-tasarım sürecine bilgi sağlarken, bir şirketin gerçeklere dayalı kararlar almasına da imkan tanır. Yaşam döngüsü değerlendirmeleri, gerçeklere dayalı karar süreçlerini mümkün kılarak, şirketlere etkin noktaları belirlemede ve ürünle ilgili sürdürülebilirlik konularına öncelik vermede kullanılabilecek değerli veriler sunmaktır.
- Eko-tasarım organizasyonel olmalıdır: Politika, prosedür ve araçların oluşturulması, eko-tasarım stratejilerinin gerçekleştirilmesi ve eko-tasarımın başarısı için kritik öneme sahiptir. Şirket içinde sürdürülebilirlik konularında farkındalık yaratmak gerekmektedir. Bunun için de stratejiyi iyi belirlemek, bunu tüm şirketin operasyonuna yerleştirmek ve yüzde yüz taahhütte bulunmak gerekmektedir. Eko-tasarım kültürünü şirket içerisinde oluşturmak; doğru rolleri ve becerileri, doğru çözümlerle eşleştirmeyi gerektirir. Şirket içinde sürdürülebilirliği yeni bir norm olarak belirlemek ve çalışmaları bu yönde kuvvetlendirmek, gelecekte yapılacaklar için büyük önem arz etmektedir.